|
| | Sanatçı Alımları | |
|
+4Gisela Müller Debbi Shirley Swén Elfreda S. Dunham nope 8 posters | Yazar | Mesaj |
---|
nope Yönetici, İksir Profesörü
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt tarihi : 16/06/10
| Konu: Sanatçı Alımları Cuma Haz. 18, 2010 5:09 pm | |
| Sanatçı olarak görevli olmak isteyen üyelerimizin aşağıdaki formu eksiksiz doldurmaları gerekmektedir.
Ad ve Soyad: İstenilen Rütbe: Yaş: Örnek Rol Oyunu: | |
| | | Elfreda S. Dunham Solist, Gitarist
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 28 Mücadele Tarafı : Tarafsız.
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Cuma Haz. 18, 2010 5:11 pm | |
| Ad ve Soyad: Elfreda S. Dunham İstenilen Rütbe: Solist&Gitarist Yaş: 19 Örnek Rol Oyunu: Enrichétta'nın diğer karakteriyim örnek rp'm var. | |
| | | nope Yönetici, İksir Profesörü
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt tarihi : 16/06/10
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Cuma Haz. 18, 2010 5:12 pm | |
| Kabul edilmiştir, rütbeniz veriliyor. | |
| | | Debbi Shirley Swén Model, Vampir
Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 18/06/10 Yaş : 30
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi Haz. 19, 2010 12:00 am | |
| Debbi Shirley Swên Model Rol oyunu sihirli yaratıklar başvurusun da yapmıştım.
*Hem vampir hem de model olmak istiyorum. | |
| | | Gisela Müller Yönetici, Üç Süpürge Sahibesi
Mesaj Sayısı : 72 Kayıt tarihi : 09/06/10 Yaş : 28
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi Haz. 19, 2010 12:04 am | |
| Kabul edildi, rütbeniz veriliyor. | |
| | | Thad Drew Starling Oyuncu, Şarkıcı
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 19/06/10
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi Haz. 19, 2010 3:21 pm | |
| Ad ve Soyad: Thad Drew Starling İstenilen Rütbe: Oyuncu & Şarkıcı Yaş: 18 Örnek Rol Oyunu: "Tanrı aşkına nedir senin derdin?” diye sordu Eleanor bana. Haklıydı. Onu tam öpecekken birden onu ittirmiştim. Yumuşak puf koltuğa düşüp kafasını duvara çarpmıştı. Kafasını ovuştururken kalkıp söyleniyor ve bana bağırıyordu “ Bak istemiyorsan...Ne diyorum ben. Ama sen istedin!” Oda şaşırmıştı besbelli. Ne yapacağımı bilmiyordum. Elimi saçıma atıp gezdirdim ve gözlerimi yere diktim. Eleanor’un mor üzerinde beyaz desenler olan halısına bakmaya başladım. Çünkü yüzüne bakmaya utanıyordum. Neden mi utangaçtım? Ben sırılsıklam aşık bir adamdım. Ancak bunu kendime ve Eleanor’a itiraf edemeyecek kadar korkak ve acizdim. Eleanor odanın içinde turlamaya başlayınca isteksizce gözlerim ona kaydı. Saçlarını tepeden toplayıp eliyle kendini yelledi. Onu uzun zamandır tanıyordum. Belli ki çok kızgındı. Soğuk duvara yaslandım. Ellerimi bol pantolonumun ceplerine soktum ve bir mazeret düşünmeye başladım. Şimdi onu öpmeli miydim? Ama aşkımı itiraf edecek kadar cesur değildim. Eğer onu öpersem bu kadar sıkıntılı bir durumda kim bilir bana ne yapardı? Ama ondan uzak kaldığım her saniye o da benden uzaklaşacaktı. Bunun olmamasını istediğimi biliyordum. Sinirlendiğinde ona yaklaşmak çok zor oluyordur. Ani ve hızlı hareketlerle başımı döndüren Eleanor’a dur deme zamanının geldiğini düşünmüştüm. Ama o sırada bana tip tip baktı. Şimdi uzak bir mesafede durmuştu ama gözlerinden öfke akıyordu. “ Çık dışarı! Defol evimden! Senden nefret ediyorum. Sen …sen kendini ne sanıyorsun? Ah tabi senin umurunda değil benim hissettiklerim !” Onun duygularını derinden vurduğumu bilmek hiç de hoş bir şey değildi. Özür dilediğimi ona anlatmak ister gibi bir iki adım ona yaklaştım ve ellerimi uzattım. Birden ellerimi geri ittirdi . “ Çık dışarı !” Afallamıştım. Ortalığa dökülen hayal kırıklıklarımı toplayıp kapıya doğru yöneldim. Kapını kolunu tuttum ve kararsız kaldım. Şimdi çıkıp gidersem onunla barışma şansımı iyice kaybedecek , aynı zamanda onu da kaybedecektim. Başım öne eğik bir şekilde kapı kolunu tutuyor ve kıpırdamıyordum. Eleanor’u ise mavi puf koltuğuna oturmuş, burnundan soluyordu. Kafamı çevirdim ve iç çekip sordum “Nereye gideyim? ” Sesini incelterek “ İstersen kendini cehennemin dibine cisimle! ” dedi. Evet , artık çekilmez biri olmuştu. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Odadaki negatif enerji hissedebileceğim boyutlara ulaşmıştı. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum ama kendimi cisimledim. Belirli bir yer düşünmeden en çok huzur bulacağım yeri düşleyerek. Eleanor’un dediği gibi cehennemin dibi gibi bir yer olmamasını hayal ederek ve birazcık da korkuyla gözlerimi açmak için cesaret toplamaya çalışıyordum. Bir nefes aldım etraf mis gibi papatya kokuyordu , o anda o kokudan aldığım pozitif enerji ve bir anlık şaşkınlıkla gözlerimi açmıştım. Koyu yeşil ve asırlık olduğuna yemin edebileceğim ağaçlar , yemyeşil ve diz boyu çimenler , papatyalar ve rengarenk çiçeklerle dolu bu yer benim kesinlikle huzur diye adlandıra bileceğim yerdi .Kendimi papatyaların üzerine attım. Ellerimi ise birleştirip kafamın altına koydum, burası benim kafamı toparlayabileceğim bir yerdi .Peki asıl sorun, burayı nereden biliyordum? Bunu hatırlamak benim için önemliydi. Gözlerimi kapatıp etrafı kokladım. Belki hatırlamama yardımcı olabilir diye umarak. Yavaş yavaş belirli görüntüler zihnime gelmeye başladı. Ben küçük bir çocukmuşum, babam ve annemle burada koşturuyoruz. Gülümsemeye başladım . Babam. O ben küçük bir çocukken ölmüş, bana anlatılan tek şey buydu. Ama tıpkı fotoğraflardaki gibi bir adam omuzlarında siyah saçları var ve gözleri laciverte kaçıyor. Sonra birden görüntü kendiliğinden aşağıda bulunan göle kayıyor. Asırlık ağaçların gölgesiyle uzaktan bakınca yemyeşil gözüküyor , meraklı bir çocuk olduğum belli ; ona yaklaşmak istiyorum. Derinlerden bir ses geliyor “ Buraya gel ve benimle oyna” İçim birden ürperiyor , ama bu küçüklüğüm değil , şu anki halim. Gözlerimi açmak istiyorum , ama bir parçam devamını izlemem gerektiğini düşünüyor. Sonunda pes edip yeniden görüntüye dalıyorum. Yemyeşil göle yaklaştıkça bir aksilik olduğunu fark ediyorum. O sırada beynimin bana yeniden yaşattığı bu an birazcık silinir gibi oluyor. Sonrası yeniden pırıl pırıl , sanki şu an yaşıyormuş gibi heycanlı. Göl sanki artık yeşil değil gib. Küçük adımlarım yavaşlıyor ve dudaklarımdan tek kelime dökülüyor “ Baba” Cevap gelmiyor , daha yüksek sesle bağırıyorum “ Baba !” O sırada babam bana doğru dönüyor . Fakat bana bakmıyor , o da gözlerini göle dayamış durumda. Birden yanımda buluyorum onu , elimi tutuyor. Derinden bir ses duyuyorum “ Gitmelisin ,Thad” Babamdan gelen sesi düzeltiyorum “ Gitmeliyiz , Baba!” Annem beni kucağına alıp koşturmaya başlıyor . Ama ben hala babamı izliyorum. Asasını çıkartıp göldeki şeye sallıyor ama ilk denemesinde başarısız oluyor , sonra yeniden denemesine imkan kalmadan birden garip bir ses çıkıyor ve babam göle çekiliyor. Sonrasında yine garip bir ses ve beyaz bir ışık. Küçük bedenim bağırıyor “ Baba !” O sırada yattığım yerden sıçradım. Bu olan şey... Gözlerimi yumdum. Sonrasında buranın pek tekin olmadığını düşündüm. Korkuyla göle baktım, ona doğru ilerledim. Sonra bir ses duydum, o tanıdık sesi “ Buraya gel ve benimle oyna!” Sakince göle doğru ilerledim . Sana bir kurban daha vermeyecektim. Öfke dolu beynim ,bedenime hükmediyordu. Göle doğru yaklaştım. Küçük bir çocukken gördüğüm görüntüler gözümün önüne gelip gidiyordu. Aynı karartıyı yine görebiliyordum. Sakinim, sakinim. Ona doğru iyice eğildim. İçine iyice bakıyordum. Babamı , küçüklüğümü arıyordum. İçimi kaplayan bir huzursuzluk veya da 6. his bana buradan hemen şimdi gitmem gerektiğini söylüyordu. Ama ben buna pek aldırmadım.Burda kalıp mücadele etmek istiyordum. “ Buraya gel ve benimle oyna” Bu ses içimin derinliklerinden geliyor sanıyordum. Sonra birden gölde bana doğru yaklaşan bir karatı görünce geri çekilip biraz geri koştum. Sonum babam gibi olmamalıydı. Alelacele kendimi cisimledim. Cisimlendiğim yerin Eleanor’un yanı olmasını dileyerek. Hava kararmıştı. Gölde ne olduğunu görememiştim.Ama o her neyse, buna hiç ihtiyacım yoktu ve geri dönmek pek de mantıklı sayılmazdı. Kafamı havaya kaldırıp gözlerimi açtım. Kapkaranlık gökyüzünde tek bir bulut yoktu, ama bunun yokluğunu kapatabilecek binlerce şey vardı; yıldızlar. Hepsi bu gün gökyüzünde toplanmışlardı. Sonra gökyüzünü bırakıp yeryüzünü inceledim, deniz kenarına gelmek beniz huzursuz etmişti. Özelliklede gecenin zifiri karanlığından nasibini almış bir deniz gerçekten en son ihtiyacım olan şeydi. Elimi pantolonumun cebine sokup çevredeki insanları incelemeye başladım. Bankların birinde Eleanor ceketine sarılmış tek başına oturuyordu. Banka doğru yürümeye başladım. Kuşkusuz ki Eleanor’ a olan aşkımı itiraf edemememin çok geçerli bir sebebi vardı. Her ne kadar üvey kuzenim olsa da bu bana yanlış geliyordu. Yanına geçip oturdum. Kafasını çevirip bana baktı , ama ne gülümsedi ne de bir şey söyledi. Hiç tepkisini değiştirmeden gökyüzünün denize yansıyışını seyrediyordu. Eleanor, annemin kardeşini üvey kızıydı. Eleanor’un babası da yoktu, ama onunkisi Eleanor’un annesi öldükten sonra teyzemle evlenmiş sonrada bir öğrencisine aşık olup gitmişti. Eleanor’a da teyzem bakmaya başlamıştı. Küçüklüğümüz genelde beraber geçmişti , yazları genelde teyzem Eleanorla birlikte bize gelirlerdi . Eleanor ile annemi ve teyzemi bize büyülü şeyler öğretmelerini isterdik. Okul dönüşleri süpürge ile uçma yarışları yapardı. Ama ben ona bakmaktan hiç kazanamazdım. Eleanor bana bakmadan konuşmaya başladı, sesi kısık çıkıyordu ve kesinlikle buğulu bir tondaydı “ Bugün nereye gittin? Bu kadar zamandır ne yapıyordun?” Bu konu hatırlamak istediğim bir şey değildi. Babamın ölümünü hatırlamak istemiyordum. İyice banka gömüldüm ve ceketime sarıldım. Kendimi bir süre manzaraya bıraktım. Bu yaptığım Eleanor’u çıldırtacaktı , onu önemsemediğimi ima edecek ve beni doğduğuma pişman edecekti. O sırada bir yıldız kaydı. Bir dilek tutmam gerektiğini düşündüm. Gözlerimi kapayıp şu düşünceyi içimden binlerce defa tekrarladım “Eleanor’u öpmeliyim. Lütfen o da beni istiyorsa bir yıldız daha kaysın!” Sonra Eleanor’ a biraz daha yaklaştım, hiç tepki vermiyordu. Ben yinede biraz daha yaklaşıp Eleanor’un yüzünü tek elimle okşadım, yüzünü bana çevirdi. Yutkundum ve yüzümü yüzüne biraz daha yaklaştırdım . Onu öperken hala tek elimle yüzünü sıkmadan hafifçe tutuyordum , kaçmasından korktuğum için. Sonra bir ses ve ışık. Gözlerimi açıp gökyüzüne baktım . Bir yıldız daha kaymıştı... | |
| | | Gisela Müller Yönetici, Üç Süpürge Sahibesi
Mesaj Sayısı : 72 Kayıt tarihi : 09/06/10 Yaş : 28
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları C.tesi Haz. 19, 2010 5:10 pm | |
| | |
| | | Dorothy Pysean Solist
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 20/06/10
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Paz Haz. 20, 2010 1:25 pm | |
| Ad ve Soyad: Dorothy Pysean İstenilen Rütbe: Solist Yaş: Yirmi. Örnek Rol Oyunu: Profesör Alımlarında mevcut. | |
| | | nope Yönetici, İksir Profesörü
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt tarihi : 16/06/10
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Paz Haz. 20, 2010 5:08 pm | |
| | |
| | | Artemis Lucifer Model
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 20/06/10
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Paz Haz. 20, 2010 11:41 pm | |
| Ad ve Soyad: Artemis Lucifer İstenilen Rütbe: Model Yaş: Yirmi beş. Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
Hala kendime inanamıyordum. O camdaki insan ben miydim? Tekrar gözlerimi kırpıştırıp kırılacakmış gibi duran yüzüme dokundum. Pürüzsüzlüğünün üstünde çok hafif bir pembelik vardı. İri iri açılmış mavimsi yeşil gözlerime büyülenmişçesine baktım. Etrafındaki makyaj gözlerimi yakıyordu ama Syrinx alışacağımı söylemişti. Gözlerimi saçlarıma çevirdim. Dümdüz olan saçlarım bugün hafif bir topuzla arkadan toplanmış ve küçük dalgalar verilmişti. Bozulmasından korkarak perçemlerimi düzelttim. Saçlarımla uyumlu dudaklarıma gelince gözlerim, gülümsedim. Kırmızı... Bozulmasından korkarak onları yalama isteğimden son anda vezgeçtim. Oradan göğüslerime kaydı gözlerim. Derin dekolteli mavi elbisem tenimle mükemmel bir uyum içindeydi ve çok açık olacağını, üstümde kötü duracağını düşündüğüm göğüs bölgesi çok... Ne derler ona?..Şey... Seksi duruyordu! Doğru kelimeyi bulunca gülümsedim. Göğüslerimin hemen altına iliştirilmiş mavimsi zümrütten aşağıya dökülen bir kaç parça tül, kalçalarıma kadar iniyor ve oradan da mükemmel bir boğumla arkada birleşiyordu. Elbise buradan hafif bir kabarıklıkla, ama şu lanetprenses elbiseleri gibi değil, mavimsi zümrüt ve aquamarinle süslenmiş topuklu ayakkabılarıma kadar uzanıyordu. Elbisenin kumaşı akıp giden bir tür ipektendi galiba. Ben hareket ettikçe hafifçe parlıyordu ve o kadar hafifti ki kendimi çıplak hissedebilirdim, tabii şu lanet korse olmasa... İç çekip komidinimin üstünde duran, annemin bana gönderdiği gümüşi kolyeye ve onunla uyumlu küpelere uzandım. Babamın geçen yaz bana hediye ettiği yüzük zaten her daim parmağımdaydı. Biraz acıtarak da olsa küpeyleri taktım ve göğüs dekoltemin başlangıcında biten kolyeyi boynuma geçirdim. Ayna tam karşımdaydı ama bakmaya korkuyordum. Yarım saattir kendimi izlemiştim ama şimdi tamamen hazırdım ve bunun getirdiği tuhaf bir gerginlik vardı üstümde. Tüm cesaretimi toplayıp başımı kaldırdım ve aynaya baktım. İçim burkuldu. Düğüne, baloya gidecek kimsem yoktu. Camelia'yla falan takılırdım herhalde ama gerçekten de güzel olmuştum işte! Kendi kendime söylendim. Balo salonuna inmeliydim. Eğlenecektim bugün. Ve sadece bir kaç gün sonra İtalya'da olacaktım. O zaman anneme bu elbise ve takılar için teşekkür edebilirdim. Aptal bir parşömene yazılmış teşekkür notunu doğru bulmuyordum. Özellikle L'in yeni aşkıyla ilgili olanlardan sonra... Ne yapıp ne edip o çocuktan kurtulmalıydım ama nasıl?! Dişlerimi gıcırdattığımı farkettim. Bir kaç dakika sonra aşağıya indiğime lanet okur halde giriş kapısında dikiliyordum. İnsanların bana gözlerini dikip fısıldaşmalarına alışıktım ama bu fazlaydı! Yani, en basitinden benden bir yaş büyük olan Ronald'ın bana ıslık çalması ve 'Hell, prenses olmaya mı karar verdin! Bu gece benim olmaya ne dersin bebeğim?!' diye bağırması bardağı taşırıyordu. Çevremdeki kızlara bakınca hepsinin benim gibi olduğunu gördüm. Pembe fırfırlı etekler, gelin duvağı gibi bitmek bilmeyen elbiseler, tüylerden gözükmeyen kumaşlara bezenmişlerdi. En azından ben abartılı değildim. Ama ufak bir belirsizlik içindeydim. Ne yapmalı?!. Darq ve onun arkadaşlarına katılamazdım. Benden üç yaş küçük veletlerin yanında işim olmazdı. 'Onlar bile,' dedi beynimin köşeisnden fırlayan bir asi 'Öpüştüler. Sen burada öylece kal!' haklı olması umrumda değildi. İnanmadığım gerçek aşkı beklemeye bile razıydım ben... Kroniğim, Tanrım... Olasılıkları düşündüm. Syrinx, Tyson, Ada falan filan hımm.. Eğlenceli olacağı kesin ama nedense bugün onlarla da işim yoktu. Camelia kim bilir hangi cehennemdeydi... Bir süre kenardaki aslan heykelinin yanına oturdum. Şimdiden sıkılmaya başladıysam nasıl bitecekti bu gece? Açıkçası yatakhaneye inip kendimi zindanlara tıkıyamazdım, en azından bu gece olmazdı. Aslında Yasak Orman'a bir kaçamak eğlenceli olabilirdi, tabii dolunay olmasaydı... Kurtadamlarla bir alıp veremediğim yoktu. Yine de nefes almaya devam etmek benim için önemliydi, en azından son zamanlarda... Hufflepuff altıncı sınıftan Sally cırtlak pembe elbisesinin içinde kıvırarak salona girince birden panikledim. Eğer o zeka özürlü, partneri olmadan istediğini rahatlıkla yapıyorsa, üstelik o rüküş elbisenin içinde, ben de yapardım! Gözlerimi devirerek oturduğum yerden kalktım ve kendimden emin adımlarla salona girdim. ilk tepkim kesinlikle tuhftı. Dört senedir bu okuldaydım ve sınıfta kaldığım yıl dahil böyle bir şey görmemiştim! Burası, fazla güzeldi! Ağzım bir karış açık öylece kalakaldım. Profesörler masası, nikah masası, dans pisti... Hepsi gerçek anlamda büyüleyiciydiler. Yüzümde o tuhaf çarpık gülümsememle dans pistine doğru ilerledim. Dans etmek için zaman değildi, ben sadece oturabileceğim bir masa arıyordum. Küçük ve büyük masalar arasında sessizce dolanırken insanlara ufak gülümsemelerle selam veriyor, fazla samimi arkadaşlarıma ise, samimi cevaplar veriyordum. Eğer değişmek istiyorsam, buna şimdiden başlamalıydım. O sırada gümüşi masa örtüsünün üstünde iki kadeh kırmızı şarap ve mavi nergisler olan masayı gördüm. Kimse yoktu orada ve ben o masayı istiyordum! Eğer bana katılmak isteyen biri olursa seve seve kabul ederdim. Mesela şu Allison: Pernell. Oldukça hoştu. Neden olmasın? "Fia!" tanıdık olduğunu düşündüğüm bir sesin adımı haykırmasıyla yerimden sıçradım. On metre ötemde aptal Slytherin arkadaşlarım bana sesleniyorlardı. Elleriyle beni yanlarına çağırdılar. Gülümsedim ve el salladım. Gelmeyeceğimi anlamaları için yanlarında bir dahinin olmasına gerek yoktu. Onlara şöyle bir bakınca fikrimi değiştirdim. Yazık... Ben olmadan çok kötü gözüküyorlardı... Başımı çevirmeden elimi sandalyeye uzattım ve o anda sıcacık bir şey elimde değdi. Kaşlarım çatık, şaşkınlıkla elin sahibine baktım. Gryffindor!.. Ama bana fazlasıyla yakın bir Gryffindor. Öyle ki mavi gözleri benim gözlerimin rengini değiştirecek diye korktum. Teninden yayılan o koku ise vay canına... Tek kelimeyle, mükemmeldi... Kaşlarımı sonuna kadar kaldırdım ve çocuğa kirpiklerimin altından baktım. Gözlerindeki tuhaf parıltı hoşuma gitmişti. Farketmeden işaret parmağımı onun elinde gezdirdim. Sonra hatırladım, ben Hell'dim. Gryffindorlarla uğraşamazdım.Ani bir hareketle gözlerimi kaçırıp yumuşak ama iğneleyici bir sesle konuşmaya başladım. "Pek iyi bir gece geçirdiğim söylenemez, o yüzden sandalyemi bırak. Kendine başka bir masa bulsana, ne bileyim şu aptal bakışlı Pratt'lerin yanında falan." Başımla Pratt sürüsünün pineklediği masayı gösterdim. Hepsi kendi aralarında gülüp duruyorlardı. Edlyn'in ve Luminary denilen o kızın göz kamaştırdığını görünce içim kıskançlık duygusuyla doldu. Ne vardı ben de veela olsaydım. Aptal nesneler görmek beni çekici kılmıyor tam tersine 'uzak dur!' şekli çiziyordu. Xavier'ın Luminary'nin beline dokunup onu kendine çekmesiyle başımı çevirdim. Bu kadarı bana bile fazlaydı. İnatla çocuğa baktım. Benimle aynı yaşta olmalıydı. Hatta şöyle bir düşününce onu üçüncü sınıftan hatırlıyordum. Yani ilk üçüncü sınıfımdan. Ama ismi neydi?.. Hafızamı hatırlamaya zorlarken sandalyeyi kendime doğru çektim ve oturdum. O'nun yanı başımda dikilmesi umrumda değildi. Masadaki bardaklardan birine uzandım ve kırmızı sıvıyı mideye indirmeden önce kokladım. Immm... Karadut şarabı! Sıcacık sıvı dudaklarımı yakarak boğazımdan kayıp gitti. Aslında şöyle bir düşününce Gryffindor da olsa da bir erkeğe katalanabilirdim. En azından bu gece.
| |
| | | Gisela Müller Yönetici, Üç Süpürge Sahibesi
Mesaj Sayısı : 72 Kayıt tarihi : 09/06/10 Yaş : 28
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Paz Haz. 20, 2010 11:44 pm | |
| | |
| | | Delilah Witchling Kemanist
Mesaj Sayısı : 1 Kayıt tarihi : 22/06/10 Mücadele Tarafı : Karanlık.
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Salı Haz. 22, 2010 12:48 pm | |
|
- Ad ve Soyad:Delilah Witchling
İstenilen Rütbe:Kemanist Yaş:20 Örnek Rol Oyunu: Güneşin yüzüne vuran sıcak etkisinin kaybolmasına başının birkaç metre üzerindeki büyük çınar ağacının, ufak dallarının saf kıpırdanmalarıyla kayboluyordu. Hafif meltemler üzerindeki parfümün etrafa yayılmasına neden oluyor, kokusundan kendisi bile hoşnut oluyordu. Aynı esintiler sayfalarla anlaşıyor ve gazetenin yapraklarının hafifçe dalgalanmasına yardım etmişti.
Açık sarı saçlarıysa havalandıkça ensesine dolan temiz havayı eliyle okşuyor, masasının üzerindeki çayı yudumluyordu.
Paris’ e işlerinden uzaklaşmak ve biraz olsun kafasını dinlemek ona eskileri hatırlatan, çoğu zaman ağlama nöbetlerine sürükleyen bu şehirde biraz olsun huzur bulmak istiyordu. Henüz yeni basmış olsa da adımlarını, basık otel odasına hapsolmak istemişti.
Baharlık bir elbiseyi üzerine geçirdiği gibi soluğu burada almıştı. Tıpkı bir tanıdık gibi onu hoş bir gülücükle karşılayan bu istasyonda durma ihtiyacı hissetmişti. Etrafı beyaz seyrek çitlerle sarılmış, küçük fesleğen saksılarıyla süslenmiş baharı çağrıştıran bu şirin yer. En sevdiği çaydan söylemişti kendine. Okumayı sevdiği dergilerden almıştı. Hatta dakikalar boyunca kafasını kaldırmadan bakmıştı kapaktaki yüz güzeline.
Şimdiyse tek başına oturmuş etrafı izliyordu. Eğlenen sarışın oğlan çocukları, nazlı genç kızlar ve kendi hallerinde yetişkin âşıklar, arkadaşlar… Ya da her neyseler. Yetişkin olunca ilişkiler karışıyordu elbet. Eski sevgili ama nasıl bir durumdaydı? Sevilen, nefret edilen? Aklında bir hatıra kıpırdanması yaşadı ve o eski hikâyenin içinde buldu kendini.
Yüz üstü yatışımda kafamı yastığa gömmüş bütün doğallığımla uykuyla haşır neşirdim. Sıcaklaşmış ayaklarım üzerimdeki yorgandan dışarıya çıkmıştı. Rüyasız uyuyabileceğimi sandığım tek gecede şimdi kapıma dayanan bir magandanın bağırtılarıyla uyanıyordum. Uyku sersemliğiyle ne olduğumu şaşırmış bir halde yataktan doğruldum ve ayağıma bir terlik bile giyemeden ziyaretçimi karşılamaya gittim. Hala bağırıyordu. Ancak sersemlikten kurtulduktan sonra bu ses bana bir şeyler hatırlattı. Daha doğrusu birini… Darius. İsmi aklımda karanlık harflerle yankılanınca boynumdaki damarım seyirmeye, kalbimse ağzımda atmaya başlamıştı. Ellerimi bir titreme almış, telaş bütün bedenimi ele geçiriyordu sanki. Sakin olmaya çalışıyordum. Kapının koluna tutundum kapıyı biraz olsun susması için araladım. İlk gördüğüm görüntü yan taraftaki duvara yaslanmış o tanıdık ifadesiyle gözleri kapalı hala ismimi sayıklıyordu. Kurumuş ağzımı zar zor oynatarak konuştum. “Ne istiyorsun benden.” Sarhoş maviliği beni bulunca bu sefer farklı hissetmeye başlamıştım. Gözleri dolmuştu. Bronz teninden ağır bir parfüm kokusu yükseliyordu. Telaşla “Sadece konuşmak… Lütfen… Lütfen beni içeri al C.” Dedi. İçeri girmesine izin vermemeliydim belki ama kendime geldiğimde düşmemesi için koluna girdiğimi fark etmiştim. Ardından odadaki oturma köşesine geçtik ve onu soldaki koltuğa yerleştirdim. Oturuşu bile değişmemişti. Bacakları yan, kapalı bir vaziyette gayet resmi bir biçimdeydi. Karşısında dikildim. “Ne derdin varsa bir an önce söyle.” Zorlukla yutkundu. “Ben çok üzgünüm.” Solgun elmacıklarından bir damla yaş süzülünce kendimi tutamadım ve hazırda bekleyen iki yaşı bıraktım. Çok geçmeden yanaklarımı örseleyen bir perdeye dönmüşlerdi. Ne diyeceğimi bilemiyordum. İlk defa âşık olmuştum ben. İlk defa birlikte bir adım atmıştım biriyle. İlk defa hayal kurmuştum geleceği düşünmeden. İlk defa en saf halimi, bütün zayıflıklarımla önüne sermiştim birinin. En önemlisi de ilk defa kalbimi ellerine bırakmıştım tutarsızca. Nazik elini hissettim çenemin altında. Artık kendimi bırakmış halde kaldırdım bakışlarımı. “Beni sevdiğini biliyorum.” Onu sevdiğimi biliyordu. “Bende seni seviyorum.” Beni seviyordu. Hiç bir şey düşünmek istemiyordum artık. Tekrar teslim olmak istiyordum. Ama beni engelleyen gururuma yenilmiştim. Belki de beni yenmesine, kazananın o olmasına bizzat kendim izin vermiştim. Yanağına düşen bir tokatla irkildi. Onun şaşkınlığıyla bütün öfkem boşaldı ve bağırmaya başladım. “Ne istedin benden. Mademki en yakınımla olacaktın neden yaptın bunu bana.” Bütün gücümle göğsünü yumruklarken sıkı kolları beni sarıyordu. Yaptığı hatayı düzeltmek için beni teselli ediyordu. Alnıma kondurduğu arzulu öpücükler bir şey ifade etmiyordu. Dolu gözlerimin ardından tek diyebildiğim “Git.” Olmuştu.
Ardındansa bir daha hayatına girmemek üzere defolup gitti. Onunda ilk hikâyesi böyleydi. O bütün boğazını yakan ancak vazgeçemediği ihtiraslı içkiyi ilk defa böyle içmişti. Özetle ilk aşkı böyle yakmıştı canını. Sancılı bir dönem atlatmıştı. Olgunluğuna rağmen arkadaş kalmayı bile istememişti. Çenesini dayadığı bileği karıncalanmaya başladığında, düşüncesinin verdiği etkiyle fazla baskı yaptığını anladı. Hızlıca kolunu çekti. Tutarsızca bileğini ovmaya başladı. Tekrar etrafa bakınması fazla zaman almadı. Gözlerini kaydırırken dikkatini biri çekti.
İnce dudakları gergince açıldı ve bir tesadüf aldı ki onu, şaşırmaktan kaçınamadı. O mavilikse şimdi onunkilere kilitlenmiş bakıyordu. Onu takip ediyor sanki bir hareketini bekliyordu. Pusuya yatmış bir katil gibi seyrediyor, o anı bekliyordu. Birbirlerine hatırlatmak istercesine bakarken esmer bir dilber geldi ve o eski tanıdığın yanağına pekte masum olmayan bir öpücük kondurdu. Mavilik telaşlandı ancak onun bir kez olsun yanılmasına neden olamadı. Arkasından bakarken onun ilki olmasa da ilk defa aldattığı kadın arkasına bakmadan uzaklaşıyordu. Tanıdık kokusunu, asiliğini ve şehvetini yanına alarak. | |
| | | nope Yönetici, İksir Profesörü
Mesaj Sayısı : 29 Kayıt tarihi : 16/06/10
| Konu: Geri: Sanatçı Alımları Salı Haz. 22, 2010 12:58 pm | |
| | |
| | | | Sanatçı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|